Parktaki Tahta Bank: Polis Korkusu

Pazar, Mart 05, 2006

Polis Korkusu





Benim gençler yukarıda top oynuyorlar bağırış, çağırış. Kim der ki daha yeni kavga ettiler, şurada bir iki gün önce. Aslında kavga da denmez ya yaptıklarına, ama yine de iyi hissetmedim kendimi, odunluğuma rağmen. Neyse, onlar da gel-geç gönüllüler. Sevindim buna.

Top peşinde deli danalar gibi koşturmadan önce oturmuşlardı kucağıma kimisi, kimi de yerlere yayılmışlardı. Ne güzel eğleniyorlardı aralarında, şu birkaç gün önceki kavgadan eser kalmamış. Ama bu arada Tarhan eve gittiğinde annesiyle hemen doktora gitmişler, meğer daha önce aynı yerden kırılmışmış Tarhan’ın burnu. Ama anlattılar bugün, endişelenecek bir şey yokmuş, burun sapasağlam yerinde duruyormuş. Sevindim tabi barışmalarına. İkisi yakın arkadaşlar, aynı binada oturuyorlar, araları da hep çok iyidir aslında, hatta bazen aynı yatakta yatıyorlarmış, Tarhan’ın annesi gelmişti de Emre’ye kızdığında söylemişti bunları da, oradan biliyorum. Ama helal olsun sarı teyzeye, hiç taraf tutmadı, ikisine birden çıkıştı. Kızıl kafa teyze yok, olsaydı, o da aynısını yapardı, eminim. Çünkü bu ikisinin arasında da iyi bir arkadaşlık, dostluk var. Birinin çocuğuna bir şey olsa, hiç fark etmiyor hangisininki, evde hangisi olsa o koşuyor. Ama ikisi de çalıştığından, ancak akşam geç saatlerde geliyorlar. Hele kızıl kafa teyze çok geç geliyor eve, genellikle gece olunca, yorgun belli halinden, eli kolu da dolu, alış veriş yapmış, öyle geliyor. Zaten Emre hemen iner aşağı kızıl kafa teyzenin aldıklarını yukarıya taşımak için. O da iyi velet aslında, hiç kıyamaz kızıl kafa teyzeye. Ama ne oluyorsa, oluyor arada bir işte.

Yine bugün anlattılar, Mısır’a gitmiş kızıl kafa teyze. Dilim de yok ki, sorup öğreneyim, niye bu kadın ikide bir bu çocukları bırakıp bırakıp gider. Ama işi öyle bir iş demek ki. Hem sorsam ne olacak? Benim gibi odun parçası ne anlar, ademoğlunun bu iş dediği uğraştan. Kızılkafa teyze yok ama, nine var evde, yalnız değiller yani Emre’yle ablası. Bazen gidiyor nine. Demek başka evi de var. Kızılkafa teyze böyle uzun süreli gidecekse, hemen geliyor ama torunlarının yanına. Neyse.

Kuzucuklarımın cıvıltısı geliyor üst caddeden. Buradan pek göremiyorum onları, ama uzak da değiller, hemen üst caddedeler, ben oturan boğa misali bir bank olduğumdan göremiyorum. Ne kadar mutlular. Umarım bu mutlulukları hiç bozulmaz.

Yine geldi o polis arabası dedikleri teneke kutu. Çocuklarımın yanına gidiyorlar. Ne istiyorlar ki acaba? Niye dadandı bunlar bu mahalleye? Polis denen insanlar ne işe yarar? Çocukları korkutmaya mı? Oyunlarını engellemeye mi? Onlara yasaklar koymaya mı? Maganda olarak yetişmeleri için, oyun çağında bütün hareketlerini içlerine atmalarına mı? Yoksa yine mi maganda şikayet etti kuzucuklarımı? Onun arabası da bugün buralarda ya. Belli mi olur? Belki yine şikayet etmiştir. Ama niye? Kuzucuklarım ona bulaşmadılar ki! Onu gördüklerinde yollarını değiştiriyorlar neredeyse. Polis denen adamlar Emre’ye bir şey soruyorlar. Beti benzi atmış Emre’nin. Neler oluyor orada acaba? Ah! Keşke burada konuşsalar da, duyabilsem konuştuklarını. Nasıl da merak içindeyim. Diğer çocuklar da Emre’nin yanındalar ama, yalnız bırakmadılar arkadaşlarını. Hatta Tarhan dibinde duruyor. Sanki onlar değil birkaç gün önce kavga eden. Aman iyi, böyle olsunlar hep. Bayağı bir süredir konuşuyorlar. Meraktan ayrılacağım orta yerimden. Çok kötü bir hismiş bu. Ah, gidiyorlar polis adamlar, ayrıldılar çocuklarımın yanından. Neyse. Kötü bir şey yok herhalde. Çocuklarımın da keyfi kaçmış gibi ama. Bıraktılar oyunu. Ne oldu acaba? İşte geldiler.

-Bak oğlum, söylemeyeceksiniz Akif’i dövenin babam olduğunu. Tamam mı?

-Sen deli misin Emre oğlum, söyler miyiz? Hem biz de yardım ettik zaten babana. İyi oldu ama. Ne güzel patakladık Akif’i, diye cevapladı bıcırık bir şey olan Gökse.

-Ya, takma kafana sen, biz varız burda herhalde, değil mi? Kim söyleyecekmiş? Dedi Tarhan arkadaşının omzuna vurarak.

Demek buymuş mesele. Maganda kendisini döveni arıyor. Ah maganda ah! Elim, kolum, bacağım olaydı da, bir de ben dövebilseydim seni! El kadar çocukları kovala, üstlerine araba sür, çocukları dövmeye kalk, sonra da dayak yiyince, kimin dövdüğünü bulmak için polisi kullan. Poliste de akıl mı yok nedir? Bunun sebeplerini araştırıp bulmaz da, bir senin şikayetinle bakar olaya?

-Hadi oğlum dağılın, herkes eve, ne bok yiyeceği belli değil bu Akif’in, dedi Emre arkadaşlarına, onları da korurcasına. Fakat beti benzi atık, hala toparlanamamış.

İşte yine dağıldılar kuzucuklarım. Daha ne kadar sürecek bu mahalle kavgası böyle? Kazık kadar adam utanmıyor mu çocuklarımla uğraşmaya? Madem dayılık yapacaktı, o zaman Emre’nin babasına yapsaydı ya. Hep büyük balık küçük balığı mı yutacak bu acunda? Ne anlaşılmaz hırslar peşinde şu ademoğlu? Hiç bize göre bir dünyaları yok. Neyi paylaşamıyorlar, anlamadım ki! Orman öyle değildir. En küçük bir ot bile yaşar bir ağacın kökünde, hepimizin rızkı vardır bulunduğumuz yerlerde, hepimize yeter, hatta artar bile. Ne menem bir dünyadır ademoğlununki, bir anlayabilsem! Ben de odun halimle neler düşünmeye başladım!

Ne kadar zaman geçti acaba? Kuzucuklarım hala çıkmadılar dışarıya. Hah! İti an çomağı hazırla misali. İşte görünüyorlar yine. Patır patır dökülür hepsi birazdan. Sanki birbirlerinden haberleri var bunların, ardı ardına geliyorlar. Ama, var galiba. Ellerinde telefon dedikleri bir alet var, bazen arka ceplerinde taşıdıkları. Galiba onunla birbirlerine haber veriyorlar. Yoksa böyle patır patır arka arkaya nasıl çıkıverecekler ortaya?

-Ne oldu? Var mı bir şey Emre?, dedi Gökse.

-Yok ya, gelen giden olmadı. Babaanneme de haber verdim babamı aradıklarını. O da korkma bir şey olmaz, bir terslik olursa, halanı ararız, saklanmayın, gidin oynayın, dedi, ben de onun için mesaj attım size, diye cevapladı Emre.

-İyi de oğlum kızıl kafa Mısır’da değil mi? Ne yapabilecek ordan? Biz yine de fazla görülmeyelim istersen bu aynasızlar buralarda dolaşırken, dedi Tevfik.

-Sen merak etme oğlum, kızıl kafa yetişir valla, dünyanın öbür ucunda da olsa, ama yine de çıkmasak mı acaba birkaç gün ya? deyince Murat,

-Yok lan, Akif’ten mi korkacağız, aynasızlardan mı saklanacağız, diye diklendi Emre. Aslında hiç de söylediği gibi değil duyguları, belli, soluk biraz, ama onun huyudur bu, yiğitliğe leke sürdürmez işte. Hatta bazen, burnu düşse, eğilip yerden almayacakmış hissine kapılırım.

-Lan aynasızlar geri dönüyorlar, dağılın, diye bağırdı Tevfik. Ay! Kuzucuklarım kaçışıyorlar yine. Rahat yok bu polislerden onlara. Aynasızmış bunların adı. Nasıl da çillik yavrusu gibi dağıldılar yine. Çoğu Emre’lerin eve girdi. Kimisi evlerine dağıldılar.

İndi aynasız arabasından. Bakınıyor etrafına. Yürüyor magandanın evine doğru. Ne oldu ki yine? Maganda da çıktı dışarıya, aralarında konuşuyorlar, Emre’lerin balkonu gösteriyor aynasıza. Aynasız polis tenekesine bindi. Ama gitmiyor. Eyvah! Durdu Emre’lerin apartmanın kapısının önünde. Bak, indi arabadan, bakınıyor, içeri de girecek galiba. Girdi. Ne yapacaklar şimdi kuzucuklarıma? Bu aynasızlar çocuk korkutucu mudurlar acaba?

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home